Belde-i Tayyibe

0
120

Onu ziyaret edip bahçe üstadından atlar alıp bütün yol arkadaşlarımız ile binerek deniz kıyısı ile seyrederken eşyalarımızın bulunduğu olan gemi de kürek çekerek geçerdi. Hakir de 1050 Safer’inin 25’inci [16 Nisan 1640] günü Belde-i Tayyibe yani İstanbul’a girdik. O gün kederler içindeki evimize varıp babamızın ve annemizin mübârek ellerini öpüp huzurlarında el bağlayıp durduğumuzda aziz babamız;

“Safâ geldin Bursa seyyahı, safâ geldin” diye buyurdular.

Hâlâ ki bir tarafa gideceğimden bir kimsenin haberi ve bilgisi yok idi. Hakir babama dedim,

“Sultanım, hakirin Bursa’da idiğimiz neden bildiniz” dedim. Buyurdular ki,

“Sen 1050 Muharreminin aşurası [02.05.1640] gününde kaybolduğun mübârek gecede nice etkili dualar okuyup ve Kevser suresini bin kere okuyup o gece rüyamda seni görürüm. Bursa’da Emir Sultan hazretlerini ziyaret edip ruhaniyetinden yardımcı olmasını isteyip seyahat rica edip ağlardın. O gece bana nice büyük evliyâlar rica edip senin seyahata gitmen için izin istediler. Ben de o gece hepsinin rızasıyla sana izin verince Fâtiha okudular. Gel imdi oğul, şimden gerü sana seyahat göründü. Allah mübârek eyleye. Ama sana nasihatim var…” diye elimden yapışıp huzurunda diz çökerek oturup sağ eliyle sol kulağıma berk (kuvvetli) yapışıp nasihata başladı.

Muhterem babamın öğüdü

“Oğul, âdem yoksul olur, Besmelesiz yemek yeme. Ser verecek sözün var ise sakın avretine deme. Cünüp olup yemek yeme.

Elbisenin söküğünü üstünde dikme. İyi adını kötüye takma ve kötüye yoldaş olma, zararını çekersin.”

“Yürü ileri gözüm, kalma geri. Alay bozma, tarla basma, dostların ayağına sarkma. Komadığm yere el uzatma. İki kişi söyleşirken dinleme, ekmek ve tuz hakkım gözet, nâmahreme bakıp ihanet etme.

Davetsiz bir yere varma, varırsan güvenilir yerde dürüstlere var. Sır saklar ol, her mecliste duyduğun sözleri sakla.

Evden eve dolaşıp söz gezdirme, kınamaktan, koğuculuktan ve çekiştirmekten uzak ol. İyi huylu ol, herkesle güzel geçin, inatçı ve sivri dilli olma daily istanbul tour.

Senden ulular önünde gitme, ihtiyarlara saygı göster. Devamlı temiz olup yasaklanmış her kötülükten kaçın. Beş vakit namazını kıl, iyi halli ol, ilimle meşgul ol.”

Öğüt beyitleri

Sormağa ey yâr, eyleme gel âr Anla ne kim var ilm-i tamâmı

Fârsî’yi bilgil, ehlini bulgıl Afsah-ı nâs ol, Arab u Acamı

Vakt-i namaz,et, Hakka niyâz et Halikı yâd et, gözle imâmı

Bildiğin öğret, dersini fikr et Eyleme hiç red, hâs u avâmı

İlme harîs ol, şuğle enîs ol Ehl-i celîs ol, görme melali

Damla-be-damla, göl olur anla Sözümü dinle, temm ü kelâmı”

“Oğul, dünya için öğüdüm odur ki, daima zarif olup tok gözlü ol ki oturup kalktığın vezirlere, devlet adamlarına ve büyüklere varıp dünya için bir şey isteme, bu yüzden senden nefret edip seni küçük görmesinler.

Kanaat tükenmez bir hazinedir

Rıza lokmasına kanaat eyle, eline giren malı da israf etme, kanaatle geçin. “Kanaat tükenmez bir hazinedir” demişler. Sağlık ve sayrılıkta lâzım olur, dünyalık akçeyi lokma ve hırka için saklayıp nâmerde muhtaç olma. Beyt;

Düşmana kalırsa kalsın dosta muhtaç olma tek

Gezip dolaştığın yerde iki yerden gayret kuşağım beline bağlayıp kendini daima koru.

Su uyur, hizmetkâr, gaddar ve hain düşmanlar uyumaz.

Büyük velileri ziyaret et. Bütün ziyaretgâhları, her diyarda olan ovaları, çölleri, yüce dağları ve taşları, ağaçları ve yöreleri özellikleriyle kaydet, havası ve suyunu, görmeye değer eserleri ve kalelerini, fatihleri, yapıcıları ve büyüklükleriyle yazıp Seyahatnâme adıyla bir kitap telif eyle. Sonun hayır olsun Emir Şah oğlu Abdülganî.

Düşman şerrinden güvende olup Hak Taalâ yardımcın ve güvencin olup dünyada esenlikte, son nefeste iman nasip edip Peygamber Sancağı dibinde haşr olasın. Bu öğütlerimi kulağına küpe eyle” deyip enseme bir pehlivan sillesi vurarak kulağımı byrup “yürü sonun hayır ola, el-Fâtiha” dedi.

Hakir sille sarsıntısından sersem olup gözümü açtım. Evimizin içi pür-nur olmuş. Hemen babamın yine elini öpüp sessizce durdum. Derhâl onu gördüm, babam bir heybe içine bir Kitâb-ı Kâfiye, bir^itâb-ı Şâfiye, bir Molla Câmî, bir Kudûri, bir Mültekâ, bir Kitâb-b Kûhistanî, bir Hidâye, bir Gencîne-i Râz, kısacası 12 adet nefis kitaplar ve 200 sikkeli küçük alfan harcırah verip;

“Yürü, ne yana gidersen sana desturdur, ama gurbet ellerde tedârik sahibi olup merd ol ve dert ehline yâr ol” buyurup alnımdan öptükten sonra Çarşamba pazarında Abdülahad Efen- di’ye götürüp onların hayır dualarını aldık.

Şeyh Mısrî Ömer Efendi, Şeyh Gafûrî Efendi, Şeyh Ehl-i Cennet Efendi, Şeyh Bektaşî Haşan Efendi kısacası on iki büyük şeyhlerin kutlu ellerini öptük.

Her biri “Yürü seyahatini Hudâ mübârek ede” diye himmet buyurdular.

Hudâ’nm emriyle hakirin can gözü açılıp bu zayıf insanda bir çeşit vecd meydana gelip mutlu [242a] olurdum.

Oradan evimize geldik. O hafta 1050 Rebiulevvel’inin [21 Haziran 1640] ilk günü akrabalarımızdan Kuloğlu Mehmed Reis’in gemisiyle İzmit’e gitmek için aziz babamızın mübârek ellerini öpüp izin alarak Bismillah ile;

İznikmit vilâyetine gittiğimiz menzilleri bildirir

Hudâ kolay getire. Âmin yâ Mu’în

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz