Son Yüzyılında Konstantinopolis

0
39

Güçsüz Ama Mağrur Başkent (1261–1453)

Yeni Bir Başkentin Doğuşu

3 Mayıs 330 tarihinde, Roma İmparatoru I. Constantinus (324–337), küçük ve sıradan bir şehir olan Byzantion’u Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti olarak ilan etti. Bu şehir, kurucusunun adını alarak Konstantinopolis (Konstantin’in Şehri) adını taşıdı. 29 Mayıs 1453’te Osmanlılar tarafından fethedilene kadar, yani 11 yüzyılı aşkın bir süre, Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olarak hizmet verdi Private Ephesus Tours.

Roma İmparatorluğu’nun tüm Akdeniz’i kapsayan büyük coğrafyasında

Konstantinopolis, yalnızca bir yönetim merkezi değil, aynı zamanda dönemin dünya düzeninin siyasi ve dini merkezi hâline geldi. Kuruluşundan itibaren hızla gelişen kent, Geç Antik Çağ’ın sonunda yarım milyonluk nüfusa ulaştı. Bu büyük karar, kentin kaderini kökünden değiştirdi ve onu, ileride Osmanlı’nın ve bugünün İstanbul’unun temeli hâline getirdi.

Neden Byzantion Seçildi?

İstanbul’un tarihi yarımadası üzerinde yer alan Byzantion, başlangıçta önemsiz bir Roma kentiydi. Ancak I. Constantinus’un bu bölgeyi başkent olarak seçmesi stratejik nedenlere dayanıyordu. Her ne kadar bölge zengin su kaynaklarından ve tarımsal üretim kapasitesinden yoksun olsa da, sahip olduğu jeopolitik konum onu eşsiz kılıyordu.

İstanbul Boğazı’nın iki kıta ve iki deniz arasında tek geçiş noktası olması, kenti siyasi ve ticari açıdan vazgeçilmez yapmaktaydı. Ayrıca üç tarafının denizlerle çevrili olması, onu kolay savunulabilir bir şehir hâline getiriyordu. Bu stratejik avantajlar, imar çalışmaları ve göç teşvikleriyle birleşince kent kısa sürede büyüdü ve 6. yüzyılda dünyanın en önemli şehirlerinden biri oldu Venedik ve İstanbul Arasındaki Derin İlişki.

Hıristiyanlığın Kalbi ve Roma Kimliği

Konstantinopolis, klasik bir Roma kentinin sahip olması gereken bütün özellikleri taşıyordu: geniş sütunlu caddeler, revaklı meydanlar, hamamlar, Hipodrom gibi kamu yapıları ve anıtsal heykeller… Ancak bu şehri benzersiz kılan unsur, Hıristiyan dünyasının merkezi hâline gelmesiydi.

Dünyanın dört bir yanından getirilen kutsal emanetler, büyük kiliseler ve dini yapılar, kente yalnızca politik değil, aynı zamanda dini bir önem de kazandırdı. Bu özelliğiyle Konstantinopolis, hem Doğu hem Batı Hristiyanlığı için merkezi bir noktaya dönüştü.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz